oRtaM CaFe

06/03/2012

Ben seni kocaman bir yürekle sevdim


Ben seni kocaman bir yürekle sevdim. Gözlerim değil, yüreğimdi seni gören. Sen damarlarımdaki kana karışıp , geldin oturdun yüreğime. (more…)

03/03/2012

Aşkın Gözü Kördür

Bundan çok uzun yıllar önce dünyada yaratılmadan , insanlar dünyaya ayak basmadan

önce, iyi huylar ve kötü huylar ve kötü huylar ne yapacaklarını bilmez halde

dolanıyorlarmış. (more…)

01/03/2012

Sevgilim


Sen gideli kaç saat oldu ? Kaç gün geçti, kaç hafta..? Saymadım.. Bana yüzyıllar geçmiş gibi geliyor. Son anda sen giderken gözlerinin buğusunu bıraktın.. Şimdi sis içinde bütün dünya. Çiçekler gözyaşlarımı içti, sen onları kırağı sanırsın, çiy sanırsın.. oysa hepsi benim gözyaşlarımla ıslak..
(more…)

Aşığım Demeyin!!!

Kendinizi bir aşk doktoru mu sanıyorsunuz? Belki de bu yazıyı okuduktan sonra bildiğinizi sandığınız her şeyi yeterince bilmediğinizi öğreneceksiniz. Çünkü aşk; kesinlikle kural tanıyan, sınırları olan ve maddeleştirilebilen bir duygu değildir.
HEY SİZ AŞIĞIM DİYENLER!!! BUYRUN AÇIK OTURUM…
(more…)

29/02/2012

Aşkıma Mektup

Seni Seviyorum diyebilmek…

15 yil kadar önceydi. Tommy’yi ilk o gün görmüstüm. ‘Inancin Tarihi’ dersimin ögrencilerinden biriydi. Uzun saçli, degisik bir gençti. Sinifta benimle en çok tartisan ögrenci oldu. Tanri’ya kayitsiz sartsiz inanmayi kabullenmiyordu. Mezun olurken bana, imali imali “Günün birinde Tanri’yi bulacagima inaniyor musun, hocam?” dedi… “Hayir” dedim, yumusakça. “Yaa…” dedi. “Oysa senin bu derste Tanri’yi pazarladigini saniyordum hocam…” Kapidan çikip gitmek üzereyken arkasindan bagirdim: (more…)

Aşkımıza Mektup

Seni Seviyorum diyebilmek…

15 yil kadar önceydi. Tommy’yi ilk o gün görmüstüm. ‘Inancin Tarihi’ dersimin ögrencilerinden biriydi. Uzun saçli, degisik bir gençti. Sinifta benimle en çok tartisan ögrenci oldu. Tanri’ya kayitsiz sartsiz inanmayi kabullenmiyordu. Mezun olurken bana, imali imali “Günün birinde Tanri’yi bulacagima inaniyor musun, hocam?” dedi… “Hayir” dedim, yumusakça. “Yaa…” dedi. “Oysa senin bu derste Tanri’yi pazarladigini saniyordum hocam…” Kapidan çikip gitmek üzereyken arkasindan bagirdim: “Tanri’yi bulabilecegini düsünmüyorum. Ama o seni mutlak bulacak, bir gün, eminim.” Tommy omzunu silkip yürüdü. Mezuniyetten sonra izini kaymetmistim ki, aci haberi kendisi getirdi bana. Ölümcül kansere yakalanmisti. Odama girdiginde zayiflamis, çökmüstü. Kemoterapi, o uzun saçlarini dökmüstü. Ama gözleri hâlâ piril pirildi. “Birkaç haftalik ömrüm kalmis hocam” dedi. “Sana bir sey sorabilir miyim?” dedim. “Tabii,” dedi… “Ne ögrenmek istiyorsun?” “Sadece 24 yasinda olmak ve ölmekte oldugunu bilmek nasil bir sey?” “Daha kötüsü olabilirdi. 50 yasinda olmak, kafayi çekmek, kadinlari becermek ve müthis paralar kazanmayi, yasamak sanmak gibi…” Sonra niye geldigini anlatti: “Okulun son günü sana Tanri’yi bulup bulamayacagimi sormus, ‘Hayir’ yaniti alinca sasirmistim. Sonra ‘Ama o seni bulur’ dedin… Iste bunu çok düsündüm. Doktorlar cigerimden parça alip kötü huylu oldugunu söyleyince, Tanri’yi aramayi ciddiye aldim birden. Habis ur diger hayati organlarima yayilmaya baslayinca sabahlara kadar dualar etmeye basladim. Hiçbir sey olmadi… Bir sabah uyandigimda, ilahi bir mesaj alma yolundaki umutsuz çabalarimdan vazgeçiverdim, aniden. Ömrümün geri kalan vaktini, Tanri, ölümden sonra hayat falan gibi seylerle geçirmeyecektim. Daha önemli seyler yapma karari aldim. O zaman gene seni düsündüm.. ‘En büyük mutsuzluk sevgisiz bir hayat sürmektir. Bundan daha kötüsü de bu dünyadan, sevdiklerine ‘Seni seviyorum’ diyemeden gitmektir’ demistin. Son günlerimi bu eksigi gidermekle harcayacaktim iste… En zorundan basladim. Babamdan…” Oglu yanina geldiginde babasi gazete okuyormus. “Baba seninle konusmam lazim” demis, Tommy. “Peki konus oglum.” “Yani çok önemli bir sey…” Babasi gazeteyi 10 santim indirmis o zaman asagi: “Neymis o bakalim?” “Baba, seni seviyorum. Bunu bilmeni istedim…” Tommy gülümsedi, arkasini anlatirken.. Babasinin elinden yere düsmüs gazete. Hayatinda hiç yapmadigi iki seyi yapmis: Tommy’ye sarilmis ve aglamis. Sabaha kadar konusmuslar. Babasi ertesi sabah ise gitmek zorunda oldugu halde. “Annem ve kardesimle daha kolay oldu” diye devam etti Tommy. “Onlar da bana sarilip agladilar. Yillardir bana söylemedikleri, söyleyemedikleri seyleri anlattilar… Bütün bunlari yapmak için bu kadar geç kalmis olmama üzüldüm sadece. Ölümün gölgesi üzerime düsünce kalbimi açiyordum, bana aslinda çok daha yakin olmasi gereken insanlara.” “Tommy” dedim, “Sandigindan çok önemli seyler söylüyorsun, tüm insanliga… Sen Tanri’yi bulmanin en emin yolunu anlatiyorsun. Onu sadece kendine ayirmak, sadece ihtiyaç duyunca aramak ise yaramaz. Ama hayatini sevgiye açarsan o gelir seni bulur… Bunu anlatiyorsun farkinda misin?” Devam ettim: “Tommy bana bir iyilik yapar misin? Bunlari gelip sinifimda da anlatabilir misin?” Bir gün tespit ettik. Ama Tommy gelemedi o gün. Ölümle hayati sona ermemisti tabii. Sekil degistirmisti. Büyük bir adim atmisti sadece… Inanmaktan, görmeye geçmisti. Ölümünden önce son bir defa konusmustuk. “Söz verdigim derse gelemeyecegim. Çok halsiz ve bitkinim hocam,” demisti. “Anliyorum Tommy!” “Benim yerime onlara sen anlatir misin hocam? Sen anlatir misin? Herkese, bütün dünyaya benim için anlatir misin?” “Anlatirim Tommy” dedim… “Anlatirim, merak etme..!” Insanlara “Seni seviyorum” demek için, ölümü beklemenize gerek yok. Simdi, hemen simdi baslayabilirsiniz. Baslayin ki, hayatiniz güzellessin, zenginlessin. Hem… Simdi baslamazsaniz, belki de söyleme sansiniz hiç olmayabilir…

GÜL KIZ

Genç adam, işe giderken hergün yolunun
üzerindeki güllerle dolu bahçeye bakmadan
geçemezdi. Her sabah o rengarenk güller içini
neşeyle, sevinçle dolduruyordu. Günler geçtikçe
güllere bakan gözleri, bahçedeki eve takılmaya
başladı . Çünkü, son günlerde o evde, tül perdenin
gerisinde bir genç kızın silüetini görüyordu. Her
geçişinde güllere ve pencerede belli-belirsiz görünüp
kaybolan genç kıza bakmadan edemiyordu.
* * * *
Bir sabah her zamankinden daha erken yola çıktı.
Bahçenin önüne geldiğinde yüreğinin titrediğini,
içinin ürperdiğini hissetti; her gün tül perdenin
arkasında gördüğü kız, bahçede gülleri suluyordu.
Güzel kız, genç adamı görünce yüzü kızararak içeri
kaçtı. Genç kızın hayali gözlerinden kaybolmasın
diye gayret eder gibi gözlerini sabit bir halde bir
güle dikerek öylece kalakaldı. Gördüğü güzelliğin
etkisinde kalmış, sevdalandığını düşünüyordu.
Genç adam, artık hergün bir öncesine göre
biraz daha erken geçiyordu, kızı tekrar görürüm
umuduyla. Fakat tüllerin gerisinde görünüp kaçan
bir silüetten başka şey göremiyor, kahroluyordu.
Genç kız da her sabah heyacanla tüller arkasına
geçiyor, genç adamın gelmesini bekliyordu.
* * * *
Bir gün, genç adam bahçenin önünden geçmedi.
Genç kız gün boyunca boşuna bekledi. Ertesi gün,
daha ertesi gün yine boşuna bekledi, genç adam
gelmedi. Genç kızın yüreğine hüzün doluyordu.
* * * *
Başka bir gün, yine umutsuz gözlerle yola
bakarken, bir grup insanın omuzlarında tabutla
geçtiklerini gördü genç kız. Aklından geçen
korkunç düşünceden tüm vücudunun titrediğini
hissetti, yüreği sıkıştı; yoksa genç adam ölmüş
müydü !.. Genç kız yine hergün tüllerin arkasına
geçiyor, boş gözlerle dışarı bakıyordu. Yüzü de,
artık bakmadığı, sulamadığı gülleri gibi soluyordu.
* * * *
Genç adam bir gün yine geçti bahçenin önünden.
Bir aydır yattığı hastaneden sonunda çıkmış,
ilk iş olarakta güllü bahçenin önüne gelmişti.
Ama ümit içinde geldiği bahçenin önünde, gülen
yüzü asıldı; bahçedeki güller solmuş, pencere kara
perdelerle sımsıkı kapatılmıştı. Genç adam yolda
oynayan çocuklara sordu; “Bu evde kimse
yaşamıyor mu?” Bir çocuk; “İhtiyar bir kadın
yaşıyor.” dedi. Genç adam cevabını duymaktan
korkarcasına, başka bir soru sordu ;
” Burda yaşayan genç kız ne oldu ?”
Çocuklardan biri atıldı; “O öldü.”dedi, genç adamın
yana düşen kollarını, yaşaran gözlerini görmeden
başka bir çocuk atıldı; “Verem olmuş, dün öldü.”
* * * *
Yıllar sonraydı, küçük bir çocuk heyacanla
annesiyle babasının yanına koştu,
güller arasında, sallanan sandalyede
oturan ihtiyar adamı göstererek bağırdı;
“Dedem gülüyor, dedem gülüyor baba !..”
Koşarak ihtiyarın yanına gittiler, gülerken hiç
görmedikleri yüzüne baktılar. Elinde bir gül olan
ihtiyar adamın yüzüne, gerçekten bir gülümseme
yayılmıştı; biten bir hasrete seviniyormuş gibi,
yıllardır görmediği birine kavuşuyormuş gibi mutlu
bir gülümseyişti bu. Fakat gözleri kapalıydı…

Peri kızı

 

Bir gün bir çocuk arkadaşlarıyla oynarken bir mezarın yanında camdan küçük bir peri kızı bulur.

Bu peri kızı o kadar güzeldir ki bakmaya doyamaz, bir türlü elinden bırakamaz ama herkesten de saklar onu.

Çocuk peri kızını sürekli cebinde taşır, nereye gitse cebinde onu da götürür.

Akşamları herkes yattıktan sonra çocuk peri kızını çıkarır ve saatlerce seyreder onu, onunla konuşur.

Peri kızı karanlıkta bile ışıl ışıl görünmektedir.

Çocuk adeta aşıktır peri kızına.

Bir gün çocuk arkadaşlarıyla oynarken düşer.

Ayağa kalktığında cebine bir bakar ve anlar ki peri kızı tuzla buz olmuş.

Neye uğradığını şaşırır çocuk ve birden anımsar,

peri kızı camdandır ve bu yüzden ona daha fazla özen göstermesi gerekmektedir,

 

ama artık çok geçtir çünkü kırılınca bir daha geri gelmeyecektir.

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.